Bu Blogda Ara

Ocak 27, 2011

7

henüz gözlerinizi dahi açmamışsınızdır.bir ses duyarsınız.dirili dirili dirili...yavaş yavaş açarsınız gözlerinizi.tavan vardır karşınızda.sabit, değişmeyen, yüzlerce defa gördüğünüz, monotonluğun simgesi, odanızın boktan, beyaz tavanı...ağır ağır, bilinçsizce hareket etmeye başlar kollar, bacaklar ve kafa.dönmeye, doğrulmaya çalışırsınız yavaş yavaş.fakat hala mahmurdur bünye, uyanamamışsınızdır henüz.tekrar duyarsınız o mekanik sesi.dirili dirili dirili...

sahi ya bir ses vardı uyandırılmanızın sebebi.telefon? birden çalışmaya başlar beyniniz.çünkü barizdir telefonun çaldığı ve bellidir arayan, odanızın telefonunu bilen yegane kişi; o!
daha önceki gün kavga etmişsinizdir.söylenmemesi gerekenler, kastedilmeyenler ifade edilmiş tekrar doğmuştur kopukluk, ulaşamama.
telefonun açılmasıyla cıvıl cıvıl bir ses gelir karşıdan.belli ki unutulmuştur olanlar.yada yoktur aslında bir şey.belki de içilen biralar, ucuca yakılıp tüketilen bir paket sigara boşunadır ?
telefon görüşmesinin ilerlemesiyle anlaşılır her şeyin boşuna olduğu.anlaşmazlığın kendi kendini imha ettiği...

yeni başlayan gün için program yaparsınız onunla.artık ne sabah mahmurluğu kalmıştır ne de başka bir şey.sinemaya gidilecektir.aslına bakılırsa yalnızca onunla buluşabilmenin zavallı aracıdır film.
hazırlanırsınız.zamansızlıktan ötürü doyurulmamış guruldayan miğdenizle birlikte çıkarsınız yola.her gün yaptığınız gibi otobüse binersiniz.fakat her günden farklıdır bir şeyler.kentkart makinesinden çıkan dılııı lııp sesi dahi farklı gelir.tek bir düşünceyle geçer yol, tek bir şey vardır kafanızda, her günden farklı bir şey...ister hedefe yoğunlaşmışlık diye adlandırılsın, ister onunla dolmuşluk.ne olarak adlandırılırsa adlandırılsın tek düşünülebilen o dur.açlık ya da diğer etkenler önemsizdir.buluşma öncesi yaşanan her zaman ki soyutlanmışlık yine kendini göstermiştir.ne akan gerçekliğin ne de başka bir şeyin etkisi vardır üzerinizde.

hava, sürtünme, yol yalnızca sizi geciktiren etkenlerdir.nefret ettiğiniz fakat karşı koyamadığınız dış etkenlerdir onlar.doğanın, yüzlerce defa açıklanmaya çalışılmış, teoremlerle, pozitif bilimlerin olanca hissizliğiyle ispatlanmış kanunları, geciktiriciler...
en sonunda buluşulacak yere gidilir.bir süre beklenilir ve onun görülmesiyle durur zaman.eşsiz bir mutluluk kaplar her yanınızı.bir an olur ki, o dur tek görebilidiğiniz.varlığı sizin için hayatınızdaki tüm olumsuzlukların, sınırlamaların çözümü haline gelmiş, o.
el ele yürümeye başlanır.uçuyorsunuzdur, göktesinizdir sanki...fakat aynı zamanda çaresizsinizdir.deneyimleriniz dahi üstesinden gelemiyordur bu çaresizliğin.görülemeyenin, algılanamayanın, soyut olanın, sevginin akıldan çıkmayan baskısı, karşıdakini yüceltmişliğinizin verdiği ızdırap henüz yenidir.alışılamamıştır bu yabancı duyguya.

öyle yada böyle, yola çıkılmıştır afm ye doğru.muhabbetle, çeşitli şakalarla şenlendirmeye çalışırsınız karşı tarafı.mümkün olduğunca falso vermemeye çalışırsınız.korkarsınız.zira her şeye rağmen gurur kanat çırpmaktadır içinizde.aranızdaki hiyerarşide en azından eşit bir konumda bulunma isteği bastırmaktadır bir yandan.adanmışlığınıza rağmen hala savaşmaktasınızdır.düşmemiştir hala gardınız.yediğiniz darbe ağır olsa da, en zayıf noktanızdan aldığınız yara hala kanıyorsa da hala gülünç bir şekilde ayakta durmaya çalışıyorsunuzdur.yıllarca “oğlum deli misin sen?” dediklerinizden, küçümsediklerinizden, dalga geçtiklerinizden olmuşsunuzdur.karşı konulamaz, fark edilemez bir şekilde düşürülmüşsünüzdür bu yola. ve başlar film

birer kişi olarak kolunuzu omzuna atarsınız onun.sevginizin belki de korkunuzun ifadesidir bu küçük temas.aslında oldukça basit ve çocukçadır.onu kolunuz ile sarmalayacaksınız ve kaçmasını, sizden uzaklaşmasını engelleyeceksinizdir.her ne kadar o bunların hiçbirinin farkında olmasa da garip bir sıcaklık vardır içinizde, mutlusunuzdur.hatta öyle ki o an fotoğrafınız çekilse yılın en aptal gülümsemesi ödülünde birinciliğe, olmadı ikinciliğe oynamanız kesindir (öyle de malsınız yani).

biter ilk yarı, başlar ikinci yarı.

yine sarılırsınız ona fakat bu sefer geri iter sizi, çeker elinizi uzaklaştırır kendinden.işte o an beyninizden vurulmuşa dönersiniz.aslında terk etmiştir sizi.aşağılanmışsınızdır.tek bir hareketi ile fırlatılmışsınızdır kenara.değeriniz yoktur gözünde.uyandığınızdan itibaren ve ilişki süresince yaşadığınız her şey karşılıksızdır.güçsüz düşmüşsünüzdür.nefret edersiniz ondan...
o ise olanların hiç birinin farkına dahi varmadan filmi izlemeye devam ediyordur(nasıl farkına varabilir ki?hayalgücünüze taklalar attıran sizsiniz.film’de güzel.izleyecek tabi).yıllardır üzerinde çalıştığınız, yenilmezleştirdiğiniz mantığınız, biricik koruma mekanizmanız darmadağın olmuştur.içine edilmiştir.

deli gibi çalışmaya başlar beyniniz.niye uzaklaştırıldığınızın nedenlerini düşünmeye başlarsınız.sebep üstüne sebep bulursunuz.fakat hiç biri tatmin etmez sizi.bir defa murphy; ”her zaman olabilecek en kötü şey olur” demiştir!( en azından kastetmiştir) böyle bir durumda ise size düşen yalnızca gerçekleşmiş olan en kötü şeyi bulmaktır.kolunuzu itişi büyüdükçe büyür gözünüzde.
film biter ve tek kelime dahi etmeden dönüş yolculuğuna başlarsınız.doğal olarak anlamamıştır ne olduğunu.anlamlı tek kelime dahi edemezsiniz yol boyunca.sorularına cevap dahi vermezsiniz.gideceği yere bırakırsınız ve sonra da,”hiç konuşmadım,ya ayrılırsak?” diye düşünmeye başlarsınız...

herkese göre farklıdır aşkın tanımı.örneğin; yukarıda mevcut kurgudaki sizin gibi bir er kişi için büyük ihtimalle, onunla yaşadıklarınızın ve çeşitli dış etkenlerin etkisiyle kendi yarattığınız zayıflığınızın mantıktan soyutlanmaya sebebiyet vermesi ve aşırı derecede büyüttüğünüz, aslında onun tarafından önemsenmemiş bir detayın paranoyakça kuruntulaştırılması sonucu kendi kendinize mavi ekran verdirmenizdir.günün sonunda hala guruldayan midenizi duyduğunuzda yüzünüzde oluşan tebessümdür.onunla ilgili hiç bir anıyı unutamamanızdır.ve o ilginç bir şekilde muhteşemdir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder