Bu Blogda Ara

Şubat 15, 2012

Hacı Bi Sani..

Keskin bir bakış atarak yaktı ocağın altını. kaynaması gereken çay çorba ve belkide orta boy bir bezelye konservesinin içinde lop veya cıvık olmayı bekleyen 2 adet yumurta vardı. mühim olan zamanlamaydı fakat süreci bırakıp sonuca odaklandı. çünkü ‘mühim olan yumurtaların kaderidir’ sözü geldi aklına. bu sözü ona yanlış numarayı arayan bir kadın söylemişti..

Şubat 07, 2012

Balık

Diyelim ki sen balık ol. Çok şımarık bir balık ol ama. Bir gün canın sıkılsın ve suyun yüzeyine çok yaklaş. O kadar yaklaş ki, elle tutulabilecek kadar, bulutları seçebilecek kadar. Sonra bir buluta aşık ol. Öyle, aniden, saçma sapan. Seni görecek, hayat halini beğenmeyecek diye hemen suyun en dibine kaç. Havalar yağmurluymuş o sırada. Her gün gör o bulutu. Yağmur damlalarını yakalamaya çalış, ondan sana gelen birer hediyeymiş gibi. Diğer bulutlardan ve şimşeklerden kıskan onu. En çok şimşeklerden. O da seni seviyordur belki. Yoksa bu kadar yağmur yağmazdı. O kadar çok yağmazdı ki. Bir gün yüzeye çıkarken sıcak bassın yüzgeçlerini. San ki, mesela heyecandan, mesela onu göreceksin diye bastı. Bir de bak ki o gitmiş. Güneş gelmiş. Güneş ne ki? O kötü bir şey. Güneş kötü bişey olmasa bulut gitmezdi. Bu sefer sen yağmur yağdır bütün denize. Bir daha göremeyeceğin için değil. Çünkü sevse, o ufacık beyaz bulut kalırdı orada. Uğraşırdı denize inebilmek için. Sis olurdu, siz olurdunuz. Masal saati bitti. Sen balık değilsin. Hadi uyu.

Şubat 06, 2012

mavi saçlı sinek

eşeğe bin şimdi. çıplak yat. sprey boya al duvara yazı yaz. cart renkli ayakkabı giy. küpe tak. kızsan, sutyen takma. aynayı rujla karala. sıkma kendini küfür et. at yarışı oyna. gece uyuma. yüz bi gece kulaç at karanlıkta…
sokakta yatan deliyle sohbet et. tiramisu yedir ona veya suşi. ayaklarını masaya koy. erik arakla. güzel bir kıza ikram et yürü git. kızsan tersleme al o eriği. kürek çek. bağır. film kötüyse arayı bekleme çık. seks dergisi oku. müziği sonuna kadar aç. zararlı şeyler ye. içkileri karıştır sokağa kus. puro tat. önlük tak bulaşık yıka. kızsan suratına tıraş köpüğü sür. kafa at burnun kanasın bi defa. balona su doldur balkondan fırlat. karpuzu elinle ye. fesleğen okşa. kurbağayla konuş. ağaca tırman adını kazı. fayton sür. elbiseyle duş al.


gözleme yapan teyzenin yanına otur. öp onu. gıcık olduğun birinin camını kır. hiç tanımadığın birinin fotoğrafını çek cep telefonuna duvar resmi yap. dizinin en kritik yerinde annene terlik at. babanı gıdıkla uyurken burnuna tüy sürt. hediyelik eşya satan birine hediye al. bahçe duvarında yürü. gazoz şişesine işe. raylarda koş.


yap bunları !!! ya da içinden ne geliyorsa onu. öğrettiler mi dershanede bilmem… 70 yıl ortalaması var ömrün. alt tarafı 50 haziranın kaldı.
sık mesela yumurtayı avucunda.. sık sık…
ha patladı ha patlayacak diye bu basit korkudan bile ne kadar korkutulduğuna inan kendin bile inanamayacaksın.

Ocak 25, 2012

Charles Bukowski *Kasabanın En Güzel Kızı*

Cass, beş kızkardeşinin en küçüğü ve en güzeliydi.Kasabanın en güzel kızıydı Cass. Yarı Kızılderili. Esnek ve tuhaf bir vücudu vardı, yılanvari ve şehvetli; gözleri ise vücudu ile son derece uyumlu. Sıvı halinde akan bir ateşti. Girdiği şekle sığmayan bir ruh.Uzun, parlak, ipek gibi saçları her hareket ettiğinde sağa sola dalgalanıyordu. Ya çok neşeliydi ya da hüzünlü. Arası yoktu Cass'ta. Onun için deli diyenler vardı. İçi ölmüş olanlar. Onlar anlayamazlardı. Erkeklerin umurunda değildi deli olup olmadığı. Bir seks makinesiydi Cass onların gözünde. Cass onlarla dans eder, flört eder, ama bir iki istisna dışında iş yatmaya gelince bir yolunu bulup başından savardı.

Kızkardeşleri onu güzelliğinden yararlanmamakla, aklını yeterince kullanmamakla suçlarlardı. Oysa hem akıl vardı Cass'ta hem de ruh. Resim yapar, dans eder, şarkı söyler, alçıdan heykelcikler yapar, birileri ruhen ya da bedenen incindiğinde içinde duyardı acılarını. Pratik bir zekası yoktu işte, farklı çalışırdı beyni. Kızkardeşleri önce onu kendi sevgililerini cezbettiği için kıskanırlar, sonra da sevgililerinden yararlanmadığı için kızarlardı. Çirkin erkeklere müşfik davranır, yakışıklı erkeklerden iğrenirdi. "Hayat yok onlarda." derdi."Mükemmel kulaklarından ve burunlarından başka bir bok düşünmezler. Yüzeyseldirler. İçleri yoktur..."

Deliliğe yakın bir mizacı vardı, mizacına delilik diyenler de.

Babası alkolden ölmüş, annesi başkası ile kaçıp kızları kaderlerine terketmişti. Kızlar önce bir akrabalarının yanına sığınmış, akraba da onları bir manastıra yerleştirmişti. Manastır berbat bir yerdi. Özellikle Cass için. Diğer kızlar onu kıskanmış, kızların hemen hepsi ile dövüşmüştü. Sol kolu baştan aşağı jilet izleri ile kaplıydı. Sol yanağında da bir iz vardı, ama bu onu daha da güzelleştiriyordu.

Manastırdan ayrıldığının ertesi günü Batı Yakası Barı'nda tanıdım onu. En küçükleri olduğu için kızkardeşlerinden sonra ayrılmıştı manastırdan. Tek kelime etmeden gelip yanıma oturdu. Kasabanın en çirkin adamıydım; bu yüzden seçmişti beni belki de.

"İçki?" diye sordum.

"Tabii, neden olmasın?"

Kayda değer fazla bir şey yoktu konuşmalarımızda. Öyle bir havası vardı Cass'ın. Beni seçmişti, o kadar basitti onun için. Rahattı. İçkiyi seviyor, fazlaca içiyordu. Yaşı tutmadığı halde bara girmeyi başarmıştı. Sahte bir kimliği vardı belki de, bilmiyorum. Her neyse, her tuvaletten dönüp yanıma oturduğunda erkeklik gururum kabarıyordu. Sadece kasabanın değil, ömrümde gördüğüm en güzel kadınlardan biriydi. Kolumu beline dolayıp öptüm onu.

"Güzel buluyor musun beni?" diye sordu.

"Evet, ama başka bir şey var sende...görünümünle ilgili değil."

"İnsanlar beni güzel olmakla suçluyorlar, gerçekten güzel miyim sence?"

"Güzel sözcüğü yeterli değil."

Cass elini çantasına soktu. Mendilini alacağını sandım. Uzun bir saç iğnesi çıkardı. Davranmama fırsat tanımadan iğneyi yandan burnuna geçirdi, burun deliğinin hemen üstünden. Korku ile karışık bir bulantı hissettim. Bana bakıp güldü.

"Hala güzel buluyormusun beni?"

İğneyi çekip mendilimi kanayan burnuna tuttum. Barmen ve çevredekiler yediği haltı görmüşlerdi. Barmen yanımıza geldi.

"Bana bak," dedi Cass'a, "bir daha sapıtırsan kendini dışarda bulursun. senin oyunlarına ihtiyacımız yok!"

"Siktir git,lan!" dedi Cass.

"Ona hakim ol," dedi barmen bana.

"Sorun yok," dedim.

"Burun benim, ne istersem yaparım burnuma," dedi Cass.

"Yapma," dedim. "Canım yandı."

"Ben burnuma iğne sokunca senin canın mı yanıyor?"

"Evet. Gerçekten."

"Peki, bir daha yapmam. Neşelen biraz."

Öptü beni gülerek. Bir eliyle de mendili burnuna bastırıyordu. Bar kapanınca kaldığım eve gittik. Bira içip sohbet ettik. Sıcak ve sevecen olduğunu işte o zaman sezmeye başladım. Farkında olmaksızın sunuyordu kendini. Yine de bazen vahşi, tutarsız bir tavır takınıyordu. Schitzi. Harikulade, ruhani, kutsal bir Schitzi'ydi. Deyyusun biri günün birinde sonsuza dek mahvedecekti onu. Ben olmam inşallah, diye geçirdim içimden.

Yatağa girdik. Işığı söndürdükten sonra, "Şimdi mi istersin, yoksa sabah mı ?" diye sordu.

"Sabah," dedim ve sırtımı döndüm.

Sabah kalkıp kahve yaptım, yatağa getirdim.

Güldü. "Geceyi pas geçen ilk erkeksin," dedi.

"Boş ver," dedim. "Hiç olmasa da olur."

"Hayır," dedi. "İstiyorum. Bekle, biraz tazeleneyim."

Banyoya girdi Cass. Kısa bir süre sonra döndüğünde soluğumu kesti; uzun siyah saçları, ağzı, gözleri, her yeri pırıl pırıldı...Rahat bir tavırla sergiledi vücudunu, iyi bir şeyi sergiler gibi. Yatağa girdi.

"Hadi gel, sevgilim."

Yanına uzandım.

Kendini vererek ama telaşsız öpüşüyordu. Ellerimi teninde, saçlarında gezdirdim. Birleştik. Sıcak ve dardı. Sevişmeyi uzatmak için ağır bir tempo tutturdum. Gözlerimin içine bakıyordu.

"Adın ne?" diye sordum.

"Ne fark eder?" dedi.

Güldüm ve devam ettim. Giyindikten sonra onu arabamla barın kapısına bıraktım, ama zordu onu unutmak. işsizdim o sıralar, öğlen ikide uyandım, sonra kalkıp gazeteyi okudum. Elinde kocaman bir incir yaprağı ile geldiğinde küvete gömülmüştüm.

"Biliyordum küvette olacağını," dedi, "bu yüzden şeyini örtmen için incir yaprağı getirdim sana."

Yaprağı suyun üstüne bıraktı.

"Nereden bildin küvette olacağımı?"

"Ben bilirim."

Her gün ben küvetteyken geliyordu. Değişik saatlerde banyo yapmama rağmen. Yaprağı da unutmuyordu. Sonra sevişiyorduk.

Birkaç kez telefon etti. Bir gece sarhoşluktan ve çevreye rahatsızlık vermekten tutuklandı, kefaletini ödeyip onu çıkarmak zorunda kaldım.

"Orospu çocukları," dedi "birkaç içki ısmarladıkları için donuna girebileceklerini sanıyorlar."

"Sana içki ısmarlamalarına izin verdiğin an başına belayı sarıyorsun."

"Sadece vücudumla değil, benimle de ilgilendiklerini sanıyorum.

"Ben seninle ve vücudunla ilgileniyorum. Vücudunu aşıp seni keşfedecek erkeklerin sayısının çok olduğunu sanmıyorum ama."

Altı ay uzak kaldım kentten, eyalet eyalet dolaşıp aylaklık ettikten sonra döndüm. Gitmeden önce Cass'la tartışmıştık gerçi, ama ayaklarım karıncalanmaya başlamıştı zaten, hem döndüğümde onu bulamayacağımdan emindim. Batı Yakası'na girip bir içki söyledim, yarım saat sonra içeri girip yanıma oturdu.

"Döndün demek, it?"

Bir içki söyledim ona. Boynuna kadar kapalı bir elbise vardı üstünde. Böyle giyindiğine tanık olmamıştım daha önce. Gözlerinin altına başları camdan iki toplu iğne saplamıştı. Sadece başları görünüyordu toplu iğnelerin.

"Allah seni kahretsin!" dedim, "Hala güzelliğine zarar vermeye çalışıyorsun."

"Yok canım, moda bu," dedi.

"Delisin."

"Özledim seni," dedi.

"Başkası var mı?"

"Hayır, sadece sen. Çalışıyorum ama. Ücretim on dolar. Sana bedava."

"Çıkar şu toplu iğneleri."

"Hayır, çok moda."

"Üzüyorsun beni."

"Emin misin?"

"Lanet olsun, eminim."

Toplu iğneleri gözlerinin altından yavaşça çekip çantasına soktu.

"Güzelliğinle neden uğraşıyorsun? Kabullensene?"

"Başka bir şey gördükleri yok da ondan. Bir bok değil güzellik. Uçar gider. Çirkin olduğun için talihlisin. Biri seninle ilgilendiğinde başka bir şey için olmadığını biliyorsun."

"Pekala," dedim. "Talihliyim."

"Çirkin olduğunu ima etmek istemedim. Başkaları için çirkin olabilirsin. Harikulade bir yüzün var aslında."

"Teşekkür ederim."

Birer içki daha içtik.

"Neler yapıyorsun?" diye sordu.

"Hiç. Bir bok yapmak gelmiyor içimden. İstek duymuyorum."

"Ben de. Kadın olsaydın kendini satardın."

"Bir sürü yabancı ile o denli yakın ilişki içinde olmak istemezdim. Yılardım."

"Haklısın. Yıldırıcı, her şey çok yıldırıcı."

Birlikte çıktık bardan. Sokakta yanımızdan geçenler Cass'a bakıyorlardı. Hala çok güzeldi, her zamankinden daha güzel belki de.

Evime gittik. Bir şişe şarap açıp sohbet ettik. O anlattı ben dinledim, sonra ben anlattım. Akıcı ve rahat bir sohbet. Kendi sırlarımızı yaratıyorduk. İyi bir sır yakaladığımızda o eşsiz gülümseme beliriyordu yüzünde. Sadece o gülebilirdi öyle. Alev coşkusu. Konuşurken zaman zaman birbirimize sokulup gülüşüyorduk. O gece arzulanıp yatağa girdik. Elbisesini çıkardığında boynundaki o korkunç yarayı gördüm. Geniş ve uzundu.

"Allah senin belanı versin kadın!" diye bağırdım yataktan. "Allah canını alsın, ne yaptın?"

"Bir gece kırık şişe ile denedim. Beni beğenmiyor musun artık? Beni güzel bulmuyor musun?"

Yatağa çekip öptüm onu. Beni ittikten sonra güldü. "Bazı müşteriler on doları verdikten sonra yarayı görüp vazgeçiyorlar. Onluk ben de kalıyor. Matrak değil mi?"

"Evet,çok matrak," dedim, "gülmekten kırılacağım... Cass, deli kancık, seviyorum seni...kendine zarar vermekten vazgeç; hayatımda senin kadar hayat dolu bir kadın tanımadım."

Yine öpüştük. Sessizce ağlıyordu. Gözyaşlarını duydum. Siyah saçları ölüm bayrağı gibi yayılmıştı yatağa. Ağır, duygulu, güzel bir sevişme tutturduk.

Sabah Cass kalkıp kahvaltı hazırladı. Huzurlu, mutlu görünüyordu. Bir şarkı mırıldandı. Yatakta kalıp onu seyrettim. Sonra gelip beni sarstı. "Kalk artık, domuz! Yüzüne ve çüküne soğuk su serp, sonra da kahvaltıya gel."

Sahile götürdüm onu o gün. Yaz henüz yeni başlamıştı, hafta sonuydu, tenhaydı sahil. Harikuladeydi. Berduşlar paçavraları ile kuma uzanmışlardı. Bazıları taş banklara oturmuş şişeyi paylaşıyorlardı. Martılar telaşsız ve aptal uçuşlarındaydılar. Yetmişlik-seksenlik karılar kocaları öldükten sonra kendilerine kalacak evleri satıp satmamayı tartışıyorlardı. Her şeye rağmen huzur vardı havada. Denize doğru yürüdük. Çok az konuşarak. Mutluyduk birlikte. İki sandviç, biraz cips ve içecek bir şeyler aldım. Kuma uzanıp atıştırdık. Birbirimize sarılıp uyuduk bir süre. Sevişmekten bile güzeldi sanki. Gerilimsiz bir birlikte akış. Uyandıktan bir süre sonra eve döndük. Yemek pişirdim. Yemekten sonra birlikte oturmayı teklif ettim. Bir şey söylemeden uzun uzun baktı bana. Sonra yumuşak bir sesle "Olmaz," dedi. Onu bara bıraktım, çıkmadan önce eline bir içki tutuşturdum. Bir ambalaj fabrikasında iş buldum.Hafta öyle geçti. Dışarı çıkamayacak kadar yorgun oluyordum, ama Cuma gecesi Batı Yakası'na gittim. Oturup Cass'ı bekledim. saatler geçti. Barmen yanıma geldiğinde sarhoş olmak üzereydim. "Kız arkadaşın için üzüldüm," dedi.

"Neden?"

"Özür dilerim. Haberin yok mu?"

"İntihar. Dün gömdüler."

"Gömdüler mi?" Her an kapıdan girecekmiş gibi bir his vardı içimde. İnanamıyordum.

"Kızkardeşleri kaldırdı cenazesini."

"Nasıl?"

"Gırtlağını kesmiş."

"Anlıyorum. İçkimi tazele."

Kapanış saatine kadar içtim. Cass. Beş kızkardeşinin en güzeli. Kasabanın en güzel kızı. Arabayı eve sürerken düşünüyordum. "Hayır," dediğinde üstelemeliydim. istemişti beni, şüphe yoktu. Tembel, ilgisiz, bencilce davranmıştım. İkimizin de ölümünü haketmiştim. Köpeğin tekiydim. Hayır, köpeklerin ne günahı vardı? Evde bir şişe şarap buldum, içtim. Cass, kasaanın en güzel kızı yirmisinde öldü.

Dışarda götün teki klaksonuna basıp duruyordu. Israrla. Şişeyi fırlatıp avazım çıktığı kadar bağırdım. "ALLAHIN CEZASI OROSPU ÇOCUĞU! KES ARTIK!"

Gece üstüme üstüme geliyordu ve yapabileceğim hiç bir şey yoktu.

Aralık 26, 2011

Robert Allen Zimmerman

ßir adamın katetmesi gereken ne kadar yol var
Ona erkek demeniz için
Evet, ve kaç deniz aşmalı beyaz bir güvercin
Kumlarda uyumadan önce
Evet, ve top gülleleri kaç kez atılmalı
Sonsuza dek yasaklanmalarından önce
Cevap, dostum, rüzgarla esiyor
Cevap rüzgarda uçuyor

ßir adam kaç kez yukarı bakmalı
Gökyüzünü görebilmesi için
Evet, ve bir adamın kaç kulağı olmalı
İnsanların ağladığını duyabilmesi için
Evet, ve kaç ölüm olmalı onun bilmesi için
Ne kadar çok insanın öldüğünü?
Cevap, dostum, rüzgarda esiyor
Cevap rüzgarda uçuyor..

Kasım 02, 2011

chronicles

bir rüya gördüm
aşçının balkona yaslanıp yumruğunu havaya kaldırdığı bir rüya
sonra insanlara evet insanlara şunu söyledi!
4 fincan hücüm kuvveti istiyorum yanında bir yemek kaşığı katolik
beş uyuz paranoyak birkaç adet manda yarım kilo komünist
altı bardak haham bir çaykaşığı acı liberal doğum kontrol hapları
zenci milliyetçi bir şeker kaşığı kokain birkaç adet mogen david kapitalisti
bir sürü parası bol şişman adam..
daha sonra aşçının çırağı yanında belirdi.
boğazını temizleyip insanlara evet insanlara şunu söyledi
ayrıca bir bülbül süt sağan hatunlar tecavüz edilmiş üniversite öğrencileri
ilaçlanmış bir tavuk iki kaplumbağa eldiveni bir keklik
cin bir de armut ağacı..
bu rüyadan korkarak uyandım yataktan fırlayıp mutfağa koştum
kapıyı kırıp ışığa boğuldum dizlerimin üzerine çöküp 
tanrıya şükrettim
buzlukta yeni birşey olmadığı için..

Ekim 19, 2011

Gölge Oyunu

İnsanlar neden şehit haberlerine üzülüyor anlamıyorum.Vermiş olduğunuz oylar da her şey dahildi. 2 kömüre 24 belkide daha fazla asker öldü ve ölecektir.Terör örgütü pkkcık değil akp dir(abd).akp(abd) sayesinde bu noktaya ulaşmıştır.Meclise girip söz sahibi olmuştur.Göz göre göre bağıra bağıra mitingler düzenlenmiştir.Sözlerimi yanlış anlayıp Kürtlere karşı bi faşizanlık yaptığımı düşünenler olabilir aranızda.Aksine vatanın birliğini bütünlüğünü yok sayanlaradır sözlerim.Nereye kadar salağı oynayacağız ? gözlerinizde at gözlüğü ile önünüze atılan iki parça kemiği bileğinizde ki kelepçelerle alkışlamaya devam edin ! aptalsınız ve aptalız...
Para karşılığında hükümet yanlısı olan kendi gurunu şerefini gözünü kırpmadan satan halkını yalan haberler ile gözünü boyayan ve akp(abd)'ye yalakalık yapan medya görevlileri : ayağa kalkıp öfkeyle kızıyor ve teröre lanet okuyorsunuz fakat vatanı bölmeye çalışan teröristlerin kurşunların da sizlerinde imzası var.. 


Aptalsınız !